Hangi çağda yaşamak isterdik her çağın kendine has güzelliğini bilmeden. Anlamak isterdik hayatın bize sunduklarını görmeden. Kalemimden çıkan her karakterin bir insanın yaşamındaki özel bir anıyı dile getirdiğini sessizce rüyalarımda anlamaya başlıyorum. Unutmadığımız umutlarımıza karşı serseri bir bakışla gülümsüyoruz geleceğe. Peki ya geçmişle geleceğin arasında bir süzgeçten geçmeye çalışırken bunlar geldiyse başımıza. Başımıza gelen herhangi bir duygunun durumunda yaşanan bozukluğu hangi zaman dilimine yüklemeliyim. Beni her daim unutulmazların arasına sürükleyen geçmişe mi yoksa bir umuttur yaşamak diyen geleceğe mi?
Aslında herkesin kendine sorduğu bu sorunun cevabını hiçbirimiz bilmiyoruz. Belki de bilmediğimiz şeylerin arasında asıl bildiğimiz benliğimizden geçen her kelimenin ruhumuzdan göğe yükselmesidir. İşte o zaman belirsizlik arasında sıkışıp kalmaktan kurtulup özgürlüğün bize açtığı yollarda zincirlerini kırmış bir mecnun gibi yürüyeceğiz.